17 Kasım 2009 Salı

Tire Organize Sanayi Bölgesi (TOSBİ) ve TİRE

Konuğumuz 
Tosbi Bölge Müdürü D. Galip KILINÇ


Söyleşi metni hazırlanıyor.

DÜNDAR TAŞER (1925 Gaziantep - 1972 Ankara)

Sunan: Mevlüt  ERİŞ      
Derekahve Fikir Otağının 9 Kasım 2009 tarihli toplantısında Derekahve Fikir Otağı üyelerinden Mevlüt  Eriş Bey gazeteci ve politikacı Dündar Taşer’in biyografisini içeren bir konuşma yaptı. Konuşma 20.30’da başladı.
Dündar Taşer 1925 yılında Gaziantep şehrinde doğdu. İlk ve Orta Eğitimini bu şehirde aldı. Kendi isteği ve ailesinin desteğiyle Kara Harb Okuluna girdi. Teğmen olarak hizmet yaptığı Silahlı Kuvvetlerde Tank Subayı olarak hizmet verdi. 3 Kasım 1944 olaylarına karıştığı gerekçesiyle hakkında soruşturma açıldı ve beraat etti. Türk halkı Dündar Taşer ismini 27 Mayıs 1960 darbesiyle duydu. Binbaşı rütbesiyle ve 5. Zırhlı Tugay!.Tank Taburu 2. Bölük Komutanı iken 27 Mayıs 1960 devrimine katıldı. Dündar Taşer Demokrat Partinin düşmekte olduğunu görmüş, Türkiye’yi tekrar CHP ve İnönü belasına sürüklememek için bu ihtilale katılmıştı. Mülli Güvenlik Komitesi üyesi oldu.13 Kasım 1960 karşı darbesiyle 14’ler grubu içinde yer aldı ve Askeri Ateşe olarak Fas’a sürüldü.Bu olay Dündar Taşer’in karakteri de kamçılayıcı etki uyandırdı. 1963’de iki yıllık sürgün hayatından sonra Türkiye’ye döndü. 14’lerden oluşan Alpaslan Türkeş, Numan Esin, Muzaffer Özdağ, Ahmet Er, Rıfat Baykal gibi arkadaşlarıyla CKMP siyasi hayatına başladı. 30-31 Temmuz 1965 tarihinde yapılan kurultayda Parti Genel İdari Kurul üyesi seçildi. 1967 kurultayından sonra partide Genel Başkan Yardımcılığına getirildi. Partide Alpaslan Türkeş’ten sonraki ikinci adam oldu. Dündar Taşer 1965’de Gaziantep’ten milletvekili adayı, 2 Haziran 1967 seçimlerinde Gaziantep senatör adayı oldu. İstanbul’dan koyduğu milletvekili adaylığını çok az farkla yitirdi. Çünkü AP Milli Bakiye sistemini işine gelmediği için kaldırmıştı. Türkiye toplumu onu bir fikir adamı ve gazeteci olarak tanır. Siyasi dostları ve karşıtları da onun engin tarih,kültür,sanat,siyaset bilgisine ve zekasına hayrandılar. Onun yapmış olduğu tespitler ve değerlendirmeler tüm toplum kesimleri tarafından dikkate alınmıştır. Milli Hareket ve Devlet gazetelerinin yazarıydı. Siyasette dürüstlüğü ve erdemliliği ilke edinmişti. Taşer siyaseti ülkeye hizmet olarak düşünüyordu. Siyasi arenadaki dostları ve rakipleri de onun engin tarih, kültür, siyaset bilgisine ve zekasına hayrandılar. Onun yapmış olduğu tespitler ve değerlendirmeler bütün toplum kesimleri tarafından dikkate alınırdı.
 Sadi Somuncuoğlu’nun nişanında soldan sağa, İbrahim Metin, Dündar Taşer (......) İhsan Somuncuoğlu, Emin Çelik 
1965 sonrası Avrupa’dan gelen sol akımlara karşı Dündar Taşer CKMP’nin bir toplantısında yaşanan durumla ilgili “Mutlak manada milli,manevi, İslami değerlerimize bağlı gençliği ülkü ve fikirler etrafında toplayacak aksyoner bir hareket oluşturmak zorundayız.”diyordu. Dündar Taşer böylece Ülkü Ocaklarının Kurucu Genel Başkanı olmuştu.Ülkü Ocakları 1967’de kurulmuştur.İlk gençlik olaylarının başladığı yıllar içinde gençliğin üzerinde titredi.Gençliği milli, manevi, değerlerde yetiştirecek,onları anarşist,materyalist düşüncelerden koruyacak bir teşkilatın nasıl kurulacağı konusunda kendini bir tarihçi, sosyolog ve psikolog gibi düşünmekteydi.
Kendini bir siyasi parti yöneticisinden çok, düşünce insanı olarak görüyordu. Gençliğin siyasi kadroların programları etrafında değil,  fikirler ve ülküler etrafında toplanması gerektiğini düşünüyordu. Bu yüzden gençlik çalışmasını parti çalışmalarından  hep ayrı tutmuştur. Mehmet Akif’in “Asım’ın Nesli” dediği dinine, milliyetine,kültürüne ve tarihine sahip vatansever ülkücü kadrolarının devleti kurtaracağına inanıyordu. Dündar Taşer ayrıca iyi bir hatip ve sohbet adamıydı. Bazen gece yarılarından başlayıp sabahlara kadar süren sohbetler yapardı. Osmanlıyla başlayıp Cumhuriyetle devam eden konulara girildi mi sanki tarihin derinliklerinden gelen bir insan konuşuyor gibi,pür dikkat dinlenirdi. O sanki yaşayan bir Osmanlıydı. Kökü mazide olan atinin ta kendisiydi ve o hali heyecanla yaşardı. Son derece gerçekçiydi. Günün olaylarını en umulmadık yanlarından kavrar gerek teşhis gücü,gerekse değerlendirişteki üstünlüğüyle zevkle dinlenirdi.
Türk tarihini çok iyi bilişi ve parlak zekasının olayları milli tarih şuuruyla yorumlayışı, mükemmel bil kafa yapısına sahip olduğunun işaretiydi. Ülkücü gençlerle olan sohbetlerinde tarihi gelişmelerimizi bir sarkacın hareketlerine benzetirdi. Türk tarihinde sarkacın son noktasına gelindiğini ve artık zorunlu olarak kabarıp taşma,büyüme istikametinde gelişeceğini söylerdi. Anadolu’ya bu halimizle sıkışıp kaldık, artık daha fazla küçülmemiz mümkün değildir. Sarkaç genişleme istikametinde hareket etmeye mecburdur. Bu hem maddi, hem manevi genişlemeyi içeren bir ifadeydi. Sürekli şekilde Ülkücü gençliğe hitaben: “Biz kaybedilmiş medeniyetin çocuklarıyız. O kaybedilmiş medeniyeti yeniden kuracak  olan sizlersiniz.”diyerek onlara ufuk açardı. 1967’den itibaren düzenlenen Ertuğrul Gazi’yi Anma Törenlerine ölümüne dek her sene katıldı. Kafasındaki milli güçlü devletin adı, tarihteki Osmanlı’ydı. Yeni bir Türk-İslam medeniyetini kurmanın yolunun Osmanlı’yı kavramaktan geçtiğine inanıyordu.
Dündar Taşer Fena Fi’d Devlet(Devlette erimiş) sıfatına arkadaşlarınca getirilmişti.Devlet mi önemli,yoksa hürriyet mi?sorusuna verdiği cevabı” Devlet olmadan hürriyet ve meşruiyeti ne yapacaksınız.” olurdu.
Resmi ideolojinin zihinlere kazıdığı, hâlâ tartışmaları süren Kurtuluş Savaşı tezine karşı çıkarak; ”Ne geri kalmış milletlerin birisi, ne de Kurtuluş Savaşı yapan kavimlerin birincisiyiz.  İstikbalini bizden almış ondokuz ülkenin efendisiydik. Yüzelli yıldır her türlü uygulanan şekil ve kavgalarını terk zamanı gelmiştir.Milli şuur, milliyetçi hareketi doğurmuştur. Bu hareket Şeyh Edebali gibi gönül pirleri, Çandarlı Hoca gibi ilim ülkücülerini beklemektedir” diyordu. Dündar Taşer gençliğe üç önemli temel esası öğretmeye çalışmıştır:
1)İslam ahlak ve fazileti
2) Türklük ve tarih şuuru
3)İla’yı Kelimetullah için Nizam-ı Alem
1970’lerde Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinde şehit düşen öğrenci Süleyman Özmen’in cenaze töreninde yaptığı konuşmada herkesi derinden etkilemişti. “Süleyman, bu vatan, bu millet, hepimiz için ölmüştür. Süleyman bir semboldür,bir şehittir. Şehitler kutsidir. Süleyman hayatının başındaydı. Ne kapitalist, ne burjuvaydı. Hepimiz için öldü. Süleyman sizlersiniz. Süleyman yaşayacaktır. Çünkü şehitler ölmez.”
MHP Genel Başkan Yardımcısı Dündar Taşer,13 Haziran 1972 gecesi bir trafik kazası sonunda ebedi aleme göç etti. Geri manevra yapan bir ekmek kamyonunun arkasından çarpmasıyla ağır yaralanan Dündar Taşer, kaldırıldığı Numune hastanesinde bütün çabalara rağmen kurtarılamamıştır. Cenazesi 15 Haziran 1972 günü Hacı Bayram Camiinden kaldırıldı.
Kızı Yasemin Yahnici babasının şu özdeyişlerine değinerek milliyetçiliğini anlatıyor:
 “…Yolcuların çoğu tarafından istenilmek, insana kaptan olma özelliği kazandırmaz…”
“…Durum muhakemesine hasımdan başlanmaz…”
“…Himaye edilenin hamisine karşı fazla dik olmayacağı bir bedahettir…”
“…Tabiat boşluğa müsaade etmez. İktidar boşluğu da kendisinde kudret görenler tarafından işgal edilebilir…”
“…Subaylar OYAK’a ortak oldukları için, Türk oldukları için sınıf ihtilaline  alet olmazlar. Kârları değil, kanları mani olur…”
“…Mukallit mucidin gerisinde kalmaya mahkumdur…”
“…Kendi memesini emen inek asla şişmanlamaz… Kendi ihtiyacı için çalışan ekonomi iflasa mahkumdur…”
“…Örfle kanun ayrı menbalardan gelirse, yani kanun başka bir cemiyetin örfünden doğmuşsa cemiyette kanun dışına çıkma yaygın hale gelir ve düzen bozulur. Çok zaman da örf kanunun amir hükmünü yener ve onu uygulanmaz kılar…”
Erol Güngör şöyle anlatıyor:
 “İlikleri donduran bir kış günü karlar altında yüzlerce gencin bayrağa sarılı bir tabut arkasından muntazam sıralar halinde yürüdüklerini gördüm. Ellerinde kitaplarıyla fakülte kapısından çıkarken şehit edilmiş bir arkadaşlarına karşı son görevlerini yapıyorlardı. Gözlerinde bulanık bir hüzün değil bir ümit parıltısı okunuyordu. Başları dik ve vakar içinde yürürken onlara baktım ve düşündüm ki bu gençlerin çoğu Dündar Taşer’i görmemiştir. Halbuki bu vakur kalabalığın en önünde sanki o vardı. Gençler hakikatte bir şehit arkadaşın tabutu arkasından değil, kendilerini kutsal bir ülkü yolunda toplamış ve mayalamış Taşer’in gösterdiği hedefe doğru yürüyorlardı.
Önümüzdeki yıllar içerisinde bu gençler ve onlar gibi daha binlercesi Türkiye’de ülkenin idaresini ellerinde tutacaklar. Aralarından ilim ve fikir adamları çıkacak, kendilerini bir delikanlılar kalabalığı olmaktan kurtarıp da bir milletin gençliği haline getiren azim ve irade nereden geldiğini araştıracaklar. Ağabeylerinin bir zamanlar dağınık, derbeder, sahipsiz, ezik dolaşırken nasıl olup da bu gün toplandığını düşünecekler. O zaman bu kutlu toplanmada emeği geçmiş kimseleri daha yakından tanıyacaklar. Karşılarına bir büyük adam çıkacak ki ,onun yaptığını kolay kolay izah edemeyecekler, bir tek kişinin  bu işi nasıl omuzlayıp yürüttüğünü büyüklerine soracaklar,büyükleri ise onlara ancak şunu söyleyecek; Taşer’i tanımayan bunu anlayamaz.
Taşer; eşkıyaya karşı aynı tip mücadeleye kalkanların aralarında ezileceğini gördü ve eşkıyanın saldırmaya cesaret edemeyeceği bir güç kurmanın yollarını aradı… Bu yapının aziz mimarının hatırası önünde bir defa daha eğilelim. O manevi bir yapı kurdu, insanların fikirlerini ve gönüllerini birleştirdi. Bu da her türlü maddi yapıdan daha güçlüdür.”

10 Kasım 2009 Salı


Cemil MERİÇ

Sunan: Yakup ÇÖPOĞLU

15-12-2008 tarihinde TİRE Derekahve fikir otağında yapılan konuşmayı bu hafta Yakup ÇÖPOĞLU yapmıştır. Slayt ile konuşmalarını süslemiştir.

Cemil Meriç’ten alıntılar ile konuşma devam etmiştir. Aşağıda belirtilen hususlar üzerinde değerlendirmeler yapılmıştır:

Sağcı da değil solcu da. Cemil Meriç Araf’ ta bir entelektüel olarak yaşadı. Onu belli bir kategoriye sokmaya çalışamayız, ancak onun engin düşüncesinden istifade edebiliriz. Kutuplaşmaların ve diyalogsuzluğun son haddine vardığı bir dönemde, hiçbir kalıba girmeyi kabul etmeyerek bir gün anlaşılacağını umduğu geleceğe mektuplar yazdı. Bizde bugün burada Cemil Meriç konusunu işleyerek anlatmaya çalışacağız.

Hayatını söyle dile getirir: “Ben Marksist’ im diye haykırdığım zaman bir işçinin elini sıkmış değildim.” Diyen Cemil Meriç, düşünce gelişimini devrelere ayırır: 1917-1925 koyu Müslüman devrim, 25-36 şöven milliyetçilik, 36-38 sosyalistlik, 36-60 araf diyebileceğim kuluçka devrim, 60-64 Hind devrim, 64’ ten sonra sadece Osmanlıyım.

Bugün "Cemil Meriç" dendiğinde akla gelen, 70'li, 80'li yılların Meriç'idir; Hatay’ın etnik mozayiği içinde büyümüş olması onun yalnızlığını ve kaçışını açıklamaktadır. Çocukluğu Ermeni, Azeri, Süryani, Arap, Nüsayri, Sünni, Alevi, Rum, Türkmen pek çok milletten insanın bir araya geldiği Hatay’ın farklı zenginliklere açılan atmosferinde geçmiştir. Bu nedenle belki, “ya hep, ya hiç” vardır onun dünyasında. Hatay’ın çalkantılı tarihsel süreci, Meriç’in kişiliğinde de yansımalarını bulmuştur. Bağımsızlık dönemi mücadelesi onun hayatında önemli etkiler bırakmıştır.

Cemil Meriç’in hayatı bir trajedidir kendisine göre: “…birinci perde evleninceye kadar geçen zaman, vıcık vıcık ıstırap. Birkaç şehri fethe yeten bir enerji yel değirmenlerine saldırmakla harcanır. İkinci perde izdivaçla başlar. Daha büyük daha derin, daha uzun acılar. Fakat vahaları olan bir çöl bu ve göğü yıldızlarla dolu: çocuklarım, kitaplarım…”(Bu Ülke, s.39). Hayatının bir bölümünü öğretmen olarak geçirmiştir. Öğretmenlik yaptığı Elazığ’dan ayrılmış, istifa ederek İstanbul’a dönmüştür. Hayatı boyunca mutlak adaletin ve gerçeğin peşinde bir arayışın içinde olmuştur. Karanlığa bürünen dünyasını aydınlatan hayalle gerçek arası, ‘kitaplardan daha derin’ bir aşkın gölgesinde hayatını devam ettirmiştir. Cemil Meriç’in hayatında bazen sessizliğin bazen de ıstıraplı haykırışların eşlik ettiği düşünceye adanmış bir ömrün izleri sürülür.

Ömrünü düşünceye, okumaya adamış, her fırsatta kendisini sağda ya da solda sınıflandırmalara karşı tepkisini dile getirmiştir; “…sosyal sınıflara ayrılmamış bir ülkede sağcı solcu ne demek?” (Tercüman, 20.9.1984).

İnançlar ile ilgili düşüncesi şöyledir: “Bir milleti yok etmenin en kestirme yolu inançlarını yok etmektir” diyen Cemil Meriç Türk aydınını Batı’dan gelen bu muzır, üsaresiz düşünce sistemini hiçbir tenkit süzgecine tabi tutmadan benimsemekle suçlamış ve kültürümüze yönelik tahribatın 18. asır sonlarında başladığını söylemiştir. Hüviyetini ve irfanıyla alakasını kaybeden aydın, Batı’nın yeniçerisidir onun gözünde. “Tarihten ve halktan kopmuştur. Fransız ve İngiliz burjuvazisinin içimize soktuğu tahta attır, Truva’nın atıdır” (Sosyoloji Notları, s.284).

Bizim aydınlarımızı şu şekilde değerlendirmiştir: “Türk aydınının kaderi, mahpesinde şarkılar söylemek”tir diyen Meriç, düşünmekten ve her düşünceye saygıdan yanadır. Solun kendisini dışlamış olmasına içerlemiştir. Sağcı yayınlarda çalıştığına dair suçlamalara, “Bu yolu ben seçmedim, solun kadirşinassız davranışı beni ister istemez gericilerin kucağına değil, yanına itti. Bu yakınlığın fikri iffetim için bir tehlike teşkil etmediğini kitaplarımı okuyunca anlamak mümkün” diye yanıt vermiştir Jurnal’de. Sağın okumamasını eleştirirken, solun da diyalogtan kaçtığını, kendisine küskün olduğunu söylemiştir …. Marksizm de temel ilgi alanlarından biri olmuştur. Günümüz entelektüelinin bir türlü başaramadığı bir özelliğe sahiptir o; profesyonellikten uzak durmak! Gündemle ilgilenmeyen Meriç’in ilgi alanları geniştir.

Aydın, bir zümrenin emir kulu değildir; devrin şuuru olmak zorundadır aydın. Bütün hakikatleri yoklayan, bütün yalanların maskesini yırtan, kalabalığa doğruyu gösteren. Düşüncelere saygılı, tarafsız. Aydına ülkesinin bütünlüğünü müdafaa etme ve hakikati araştırma işlevi yüklemiştir. Çok okuyan, dürüst, inandığını korkusuzca savunan niteliklere sahiptir. “Bazen yangın kulesindeki nöbetçi olacaktır, bazen engine açılan geminin kılavuzu. Sokakta insanlar boğazlanırken, düşüncenin asaletine sığınarak, elini, kolunu bağlamak, düşünceye ihanettir” (Mağaradakiler, s.295).


Meriç, 1960’lı yıllarda her ne kadar onu sağda ya da solda sınıflandıranlara karşı çıksa da solu eleştirirken, sağa yakın durmuştur.

Anlaşılamamaktan yakınmış, dinlenilmediği için kütüphanesine kaçmıştır. “Kaçıyorsun, erkekçe çalışmaktan, yenilmekten, dövüşmekten kaçıyorsun. Boş bulduğu ilk kulübeye sığınan bir köpek gibi her kulübeden, mantığın haşin eli boğazına sarılıp, kaçmaya zorluyor seni” diyecek kadar da cesurane bir kaçıştır bu. O ışık aramış, aydınlanmak ve aydınlatmak istemiştir. Politikanın kurtarıcılığına inanmamış, Lenin’den çok Gandi’ye yakın hissetmiştir. Kavgadan kaçarken aslında kör dövüşünden kaçmıştır.

Son sözleri

13 Haziran 1987’ de vefat den Meriç’ in son sözleri, “Allah Allah Allah, Muhammed sevgilim” dir.

''Allah'ın kalp gözünü açmak için gerçek gözlerini aldığı insan'' diyor. 
Necip Fazıl KISAKÜREK.

2 Kasım 2009 Pazartesi

TÜRKİYE’DE SİYASİ PARTİLER (2)

Sunan: Üzeyir ARDA

İTTİHAT VE TERAKKİ FIRKASI (PARTİSİ) (1889-1918): 
Bu parti Jön Türklerin ilkelerini benimseyenlerce kurulmuştur. Kurucuları Ohrili İbrahim Temo,Arapkirli Abdullah Cevdet, Diyarbakırlı İsak Sûkuti, Kafkasyalı Mehmet Reşat, Bakülü Hüseyinzade Ali ve Ahmet Rıza beylerdi. Parti sol kanat olarak nitelendireceğimiz “Hizb-i Cedit” ve sağ kanat olarak değerlendireceğimiz “Hizb-i Terakki” grupları arasında bir siyasal rekabet vardı. İbrahim Temo ve arkadaşlarının İstanbul’dan önce Mısır, sonra Avrupa’ya kaçmasıyla illegal olarak parti kurulmuş oldu. 1902’de yapılan I. Osmanlı Liberalleri Kongresinde Prens Sabahaddin’in temsil ettiği liberal Le Play yanlısı, İngilizci ekol tavsiye edildi. Paris’e kaçan Ahmet Rıza Bey ve arkadaşları Paris’te Meşveret Gazetesini çıkarttılar. Partinin askeri birlikler içinde illegal taraftarları vardı. Parti yapı olarak İtalyan Carbonari Örgütünü örnek almıştı. Gizli olarak yapılan üyelik andı bayrak, Kuran ve silaha el basarak yapılıyordu. 23 Temmuz 1908 günü Resneli Niyazi ve Enver Bey’lerin yaptıkları bir darbe sonunda II. Abdülhamit II. Meşrutiyet’i ilan etmek zorunda kaldı. Meşrutiyet’in ilanı partinin Selanik grubunun yaptığı bir işti. Mustafa Kemal Bey (Atatürk) de 1905 yılında örgütün Manastır şubesine katılmıştı. Partinin Manastır ve Selanik grupları birbirine rakipti. 1908-1918 yılları arasında seçimleri kazanan tek parti İttihat ve Terakki partisidir. Bu partiden seçilen kişiler Genel Merkez’le geçinemeyerek yeni partiler kurmuşlardır. Bu partilerin çoğu kısa ömürlü partilerdir. İttihat ve Terakki Fırkası Milli Sol görüşte kimselerin oluşturduğu bir partiydi. Şubat 1909’da parti ilk güvensizlik önergesini vererek hükümeti düşürdü. Basın, İttihat ve Terakki Partisini destekliyordu. 31 Mart 1909 (16Nisan) olaylarından sonra parti güçlenir. 31 Mart olayları okullu ve alaylı subaylar arasında çıkan çatışmadan destek bulan Volkan Gazetesi sahibi ve yazı işleri müdürü Derviş Vahdeti’nin çıkardığı; halkın reform istiyoruz diye saraya yürüyüşü üzerine Mahmut Şevket Paşa komutasındaki Selanik’teki III. Ordu Edirne’deki II. Ordudan takviye kuvvet alarak İstanbul’a gelmiş ve Ayastofonos’ta (Yeşilköy) Toplanan Meclis-i Ali’nin (Meclis-i Mebusan - Meclis-i Ayan) onayıyla II.Abdülhamit görevden alınmış ve yerine V. Mehmet Reşat padişahlığa geçmiştir. Partinin 1908-1912 kongreleri bile gizli yapılmıştır. Mustafa Kemal Bey Selanik Delegesi olarak katıldığı 1909 Selanik Kongresinde “Parti komita havasından çıkarılmalı ve subaylar siyasetten ayrılmalıdır” der. V. Mehmet Reşat (1909-1917) zayıf bir padişahtı. 1912 seçimleri Türk Demokrasi Tarihinde ”sopalı seçim” olarak geçer. Bu dönemde cemiyetin bir hayır cemiyeti mi,yoksa bir siyasal parti mi olarak kurulduğu tartışılır. 23 Ocak 1913’de yapılan “Babıali Baskını”ndan sonra Kamil Paşa istifa ettirilmiş ve Mahmut Şevket Paşa liderliğinde bir hükümet kurulmuştur. İttihat ve Terakki Partisinin asıl iktidara geldiği tarih budur. İttihat ve Terakki Fırkası Türkiye tarihinde görülen hem en özgürlükçü,hem de diktacı partidir. Mahmut Şevket Paşa’nın görevine giderken öldürülmesi üzerine muhalefet susturulur, muhalif gazeteciler sürgüne gönderilir. Said Halim Paşa hükümetiyle İttihat ve Terakki partisi Osmanlı İmparatorluğu üzerinde kesin yönetim ağırlığını koyar. Partinin yöneticileri olan Genel Merkez başa geçer geçmez şu önlemleri alır:

1- Silahlı Kuvvetlerde büyük bir indirim yapıldı.
2- Almancı bir dış politika izlendi.
3- 1914’te I. Dünya Savaşına Almanya yanında girilerek Seferberlik İlan Edildi.
Enver ve Talat Paşalar arasındaki gerginlik:
1- I. Dünya Savaşı yenilgisinden Enver ve Talat Paşalar sorumlu tutulur.
2- 1 Kasım 1918’de parti kapatılır.
3- Talat Paşa 1920’de Berlin’de bir Ermeni komitacı tarafından öldürülür.Enver Paşa ise 1922’de Tacikistan’da Kızılordu Birlikleriyle yaptığı silahlı çatışma sırasında şehit düşer.

AHRAR FIRKASI: Seçimlerde bir başarısı yoktur.Prens Sabahaddin Bey tarafından kurulur. Prens Sabahaddin Bey’in önce 31 Mart olayıyla ilgili görülerek 1909’da Avrupa’ya kaçması, 1917’de gelen Prens Sabahaddin Bey’in 1924’de Osmanlı Hanedanından olduğu için Türkiye’den sürülmesi üzerine bir eylem gösteremez. Le Play’cidir. 1917-1924 yılları arasında görev yapan Mutedil Hürriyet perveranlar Fırkası Ahrar Fırkasının devamıdır.

OSMANLI SOSYALİST FIRKASI:
İstanbulda yaşayan azınlıklar ve çalışanlar tarafından kurulmuştur (1910). Lideri Hüseyin Hilmi Bey’dir. Hüseyin Hilmi’nin 1913 yılında öldürülmesi üzerine parti kapanır. Hüseyin Hilmi Bey Teşkilat-ı Mahsusa öldürür. Türkiye’de kurulan ilk sosyalist partidir.

HÜRRİYET VE İTİLÂF FIRKASI:
1912’de Damat Ferit Paşa tarafından kuruldu. İngiliz yanlısı bir politika izler.Bu parti kendini 1919’da fes eder. Mustafa Kemal Paşa ve Milli Kurtuluşçu arkadaşlarını ölüme mahkum eden bu partinin iktidarıdır.

CUMHURİYET HALK PARTİSİ (CHP) (1923-…):
Anadolu Ve Rumeli Müdafı-ı Hukuk Cemiyetinin I.Grubunun partileşmiş halidir. Kuruluş Tarihi olarak Anadolu ve Rumeli Müdafa-ı Hukuk Cemiyetinin 4 Eylül 1919’da kuruluşunu ilke olarak benimser. Mustafa Kemal Paşa’nın deyimiyle” İç ve dış düşmanlarımızın süngüleri altında yapılan I. Büyük Kurultayımız “ sözcükleriyle Sivas Kongresine atıfta bulunur.
Parti 9 Eylül 1923’te İzmir’de kurulduğu söylense de Ankara Mebusu Mustafa Kemal Paşa’nın İç İşleri Bakanlığına başvurusu 11 Eylül’dür. Genel Başkanları: Atatürk, İsmet İnönü ve Bülent Ecevit’tir. İzmir Suikastından sonra muhalif partiler ve cemiyetler kapatılmış,tek parti diktatoryasına parti girmiştir. 1950 seçimlerinde seçimleri ve iktidarı yitirir. 1950-1960 yılları içinde ana muhalefet partisi görevini görür. 1961-1964 yılları arasında parti koalisyon partisi olarak iktidarda kalır. 1965’de parti Genel Sekreteri ve Çalışma Bakanı Bülent Ecevit Ortanın Solu politikasını ortaya atar, daha sonra bu politikayı Demokratik Sol Politika haline getirdi. 1972’de parti Sosyal Demokrat ideolojiyi benimsedi. 8 Mayıs 1972’de parti Genel Başkanlığına Bülent Ecevit seçilir. 2000’den sonra Merkez Partisi özelliğini kazandı. 1999 seçimlerinde barajı aşamaz ve parlamento dışı kalır.

ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU
(Ödemiş 1887 - İstanbul 1953) Cenevre Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. Mahmut Esat Bozkurt’la birlikte Fransızca bir öğrenci dergisi çıkardı.Mondros Ateşkes Antlaşması koşullarına tepki gösterdi.Son Meclisi Mebusan’ı İzmir Milletvekili olarak kazansa bile gitmedi. İşgallerden sonra bir İtalya gemisiyle Kuşadası’na geçti. Kuşadası, Söke, Aydın bölgesindeki Milli Direniş hareketlerini örgütledi. Başbakanlığı Türkiye’nin savaş yıllarına denk gelir. Barem ve Emeklilik Kanunlarında katkısı vardır. Nazi yanlısı bir politika izledi. Varlık Vergisini koydu. Bu vergi Müslümanlardan 1/8, Dönmelerden 1/4, Gayrımüslimlerden ½ oranında alındı. Kişi bu parayı ödeyemezse devlet hesabına çalışmaya veya ülkeyi terk etmeye zorlandı.

DEMOKRAT PARTİ(1946-1960):
Demokrat Parti 1946’da kuruldu. Partinin Genel Başkanları Celal Bayar ve Adnan Menderes’tir. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra parti işlevini yitirir. 1964 yılında Ankara Sulh Hukuk Mahkemesinin aldığı “Üst üste iki kongresini yapmayan partiler kapatılır” hükmünce yasal olarak kapanmıştır. Adnan Menderes İstiklal Madalyası sahibidir ve gençliğinde Karşıyaka Spor Kulübünde oyunculuk yapmıştır. Dedesi Hacı Ali Paşa Tirelidir. Tire’ye gelen tatarlardandır. Bir çiftliğe önce Kahya olarak girmiş, sonra hanımıyla evlenerek mal sahibi olmuştur. Adnan Menderes milletvekili iken Ankara Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Toprak Reformu ve Marşal Yardımı konularında diğer büyük toprak sahipleriyle direnir. CHP Grubundan ihraç edilir. Önce Müstakil Grup, sonra Demokrat Parti olarak yollarını sürdürürler. Kıbrıs Barış Harekatının yapılmasını sağlayan 1960 Londra Anlaşması Menderes döneminde imzalanır. En büyük gafı milletvekillerine: “İsterseniz siz hilafetti bile geri getirirsiniz” sözüdür. 1950’de iş başına geçince ilk kez ezan Arapça okunmuş, paraların üstünden İsmet İnönü’nün resimlerini kaldırmış, devlete ait kullanılmayan arabalar satılarak hazineye gelir sağlanmıştır. Darbe planlamaktan ötürü Org. Nafiz Gürman ve 250 subay emekliye sevk edilir. NATO’ya girebilmek için Kore Savaşlarına girildi (1953-1955) NATO’nun isteği üzerine Özel Harp Dairesi kuruluyor. Milli Liberal bir politika uyguluyor. Marşal Yardımı ile Ereğli Demir Çelik Fabrikası kuruluyor. 1954 n seçimlerini yine kazanır. 1955’den sonra ekonomik sorunlar başlar. Ödemeler dengesi bozulur. Türk Mukavemet Teşkilatı ve 6/7 Eylül olayları Demokrat Parti iktidarında görülür. 1957’de istifa eden Mehmet Fuat Köprülü için özel kanun çıkarılarak bağımsız seçimlere girmesi engellenir. Osman Bölükbaşı’nı seçen Kırşehir ili Nevşehir’e bağlı bir ilçe haline getirilir. Malatya ilinde Demokrat Parti oylarının çok olduğu kesimlerde Adıyaman ili kurulur. 1959’da uçağı Londra yakınlarında düşer, kurtulur. 1958’de IMF’le ilk Stand By antlaşması yapılır. 1959’da ilk devalüasyon yapılır. 238 gazeteci tutuklandı. CHP’yi kapatmak için Tahkikat Komisyonu kurulur. CHP hakkında soruşturma açılır. İnönü 12 oturum ceza alır. CHP milletvekilleri polis zoruyla meclisten çıkarılır. 27 Nisan 1960’da Turan Emeksiz polislerce öldürülür. Harp Okulu Öğrencileri yürüyüş yapar. 27 Mayıs 1960’da devrilir.Yüksek Adalet Divanınca suçlu bulunur ve 17 Eylül 1961’de İmralı’da idam edilir. 11 Nisan 1990’da Hasan Polatkan, Fatih Rüştü Zorlu ve Adnan Menderes’in itibarları iade edilir.

İKİNCİ BÖLÜMÜN SONU . . .



30 Ekim 2009 Cuma

TÜRKİYE’DE SİYASİ PARTİLER (1)

Sunan: Üzeyir ARDA

Derekahve Fikir Otağı'nın 19/10/2009 tarihli toplantısında Üzeyir Arda “Türkiye’de Siyasi Partiler” konulu konuşmasına saat 20.30’ da Osmanlı Döneminde Siyasi Partiler ve particilik konusuyla başladı. Osmanlılarda siyaset Gerileme ve Çöküş dönemlerinde başlar.

III. SELİM: Sanatkâr ruhlu, hattat, şair, besteci bir hükümdardır. Büyük Fransız Devriminin başladığı 1789 yılında padişah olmuştur. Fransa’daki olayları inceleyip kendine rapor vermesi için Atıf Efendi’yi Paris Büyükelçisi olarak görevlendirmiştir. Atıf Efendi padişaha sunduğu raporunda kısaca: “Fransa halkı azıtmıştır. Bunlar dinden ve imandan çıkmışlardır. Fransızlar adını çok söyledikleri cumhuriyet ve hürriyet kavramları için kral ve yöneticilerin başını keserek idam etmişlerdir. Bu halk Rousseau ve Voltaire gibi sahte peygamberlerin peşinden koşmaktadır…” şeklinde yazdığı raporda feodal doğu gözlüğü ile Büyük Fransız Devrimini anlamadan yorumlamaktadır. III. Selim Yeniçeri ocağına alternatif olmak üzere batı tarzında Nizam-ı Cedit isimli yeni bir ordu kurmuş, bu orduyu eğitmek için İsveç ve Fransa’dan komutanlar getirmişti. 1806 Osmanlı-Rus Savaşında Nizam-ı Cedit güçlerinin savaşta olduklarını gören Yeniçeriler padişah III. Selim’i devirir ve öldürürler. Yerine IV. Mustafa çıkar. Nizam-ı Cedit yanlıları Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa’nın etrafında toplanırlar. Alemdar Mustafa Paşa 1807’de İstanbul’a gelerek IV. Mustafa’yı tahttan indirir ve II. Mahmut’u padişah ilan eder, kendisi de Sadrazam olur. 



II. MAHMUT (1808-1838): Otuz yıl hükümdarlık yapmıştır. Dönemi iç isyanların ve dış ülkelerle yapılan savaşların mağlubiyetinin sürekli tadıldığı bir dönemdir.1826 yılında Yeniçeri ocağı kaldırılarak batı yöntemine göre kurulmuş Asakiri Mansure-i Muhammediye (Hz. Muhammed’in zafer kazanan askerleri) adı altında bir asker örgütlenmesine gidilir. Bu padişah dönemimde ilk nüfus sayımı yapılmış, yeni ve çağdaş yollar ve köprüler inşa edilmiş, divan teşkilatı kaldırılmış, yerine kabine sistemi getirilmiş, kılık ve kıyafette değişiklik yapılmış, devlet memurlarının takım elbise, Frenk gömleği, pantolon veya şalvar, ayakta ayakkabı veya mes giyilmesi standart hale gelmişti. II. Mahmut döneminde ilk resmi gazete çıkarılmıştı. Osmanlı Devleti bu dönemden sonra memurlarına maaş vermeye başlıyor. II. Mahmut 1838 yılında ölüyor. Mısır Sorunu bu dönemde uluslararası bir boyut kazanıyor.

ABDÜLMECİD (1838-1861): Batı kültürüyle yetişmiş ilk padişahtır. İlk özel gazete bu padişah döneminde yayınlanır.Tanzimat Fermanı bu padişah dönemine ilan edilir (1839). Tanzimat Fermanının en önemli özellikleri şunlardır:

 1) Padişahın mutlak iradesini sınırlıyor.
 2) Her yurttaşa mahkeme hakkı getiriliyor. Kişiye mahkeme kararı olmadan ceza verilemez hükmü geliyor.
 3) Devletin gelir ve giderleri bir bütçe ile sınırlandırılıyor.
 4) Padişahın egemenlik alanı yasalarla sınırlandırılıyor.
 5) Her yurttaş belli yıllar içinde devlet hesabına bir kez askerlik yapacağı kesinleşiyor.

Islahat Fermanı 1859’da Avrupalıların getirdiği şekilde kabul ediliyor. Bu fermana göre Hıristiyan azınlık mensupları devlet memuru ve askerlik makamlarına getirileceklerdi. Avrupa’dan alınan paralar ile saraylar, köşkler yapılıyor. 19. yüzyıl diplomasisi için bu gün garip görünen sarayların yapımı güç belirtisidir.
Addülmecid zamanında bir eğitim reformu yapılarak medrese öğretimi dışındaki eğitim hayatı idadi, rüştiye, sultani ve Darülfünun (ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite) olarak düzenleniyordu. Bu dönemde Kırım Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu ilk dış krediyi 1856 yılında almıştır.

ABDÜLAZİZ (1861-1876): Batı ülkelerini gezer.Ülkenin ulaşımı için demiryolu ağını kurdurur. Ceza Yasasının temelini oluşturan Mecelle bu padişah döneminde hazırlandı. Sivil bürokrat ihtiyacını karşılamak üzere Galatasaray Lisesi kuruldu.
Osmanlılardaki siyasi akımlar Namık Kemal’le Genç Osmanlılar (Yeni Osmanlılar, Jön Türkler, Genç Türkler) olarak kendini gösterir. Bu muhalefet gizli bir muhalefetti. Yazarlar ve okuyucular arasında bir muhalefet yapılıyordu. İç isyanlar nedeniyle askeri masraflar artıyor ve 1875 tarihinde Osmanlı maliyesi çöküyor.Abdülaziz İngiliz yanlılarının yaptığı bir ayaklanma ile tahttan indiriliyor ve damarlarını keserek intihâr ediyor. V. murat Üç ay görev yapıyor. Sinir sistemi bozuk olduğundan doktor raporuyla görevden alınıyor.

II. ABDÜLHAMİT (1876-1909): Siyasi partiler döneminin en önemli ismidir. 1876 Tersane Konferansı sırasında Avrupa ülkelerinin iç işlerimize karışmasını önlemek için Kanun-u Esasi (Anayasa)’yı kabul edip I. Meşrutiyeti ilan ediyor. Avrupa’nın durumunu biliyor. Amcası Abdülaziz’le birlikte Avrupa gezisine katılıyor. 1876’da İlk Osmanlı parlamentosu açılıyor. Bu parlamento halkın seçtiği Meclis-i Mebusan ve padişahın atadığı Meclis-i Ayan’dan oluşuyor. Parlamentonun oluşumuna İngiliz Parlamentosunu oluşturan Avam Kamarası ve Lordlar Kamarası örnek oluyor. Bu dönemdeki Kanun-u Esasi’ye göre padişah kutsal ve sorumsuzdur. 50000 kişinin bir milletvekili seçme hakkı vardır. 93 Savaşı sonunda parlamentoyu fes ediyor. Berlin Antlaşmasıyla Osmanlı İmparatorluğu üzerinde ilk kez Alman baskısı görülür. Bu antlaşma ile İngiltere Rusya’nın güneye yayılmasını önlemek amacıyla Kıbrıs’ı ister ve oraya yerleşir. II. Abdülhamit zamanında 1881 Muharrem Kararnameleriyle maliye Duyun-u Umumiye (Genel Dış Borçlar İdaresi) ismiyle Osmanlı Maliyesi Avrupalıların eline geçiyor. Gizli Haber alma örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’yı kurduruyor. 1896-1897 Osmanlı-Yunan Savaşı Yunanlıların Girit’in iç işlerine karışmalarıyla başlıyor. Osmanlı ordusu savaşı kazanıyor ve Teselya’ya kadar Yunanistan’ı işgal ediyor. Avrupa Devletlerinin araya girmesiyle yapılan anlaşma sonucu Yunanistan 4 Milyon altın savaş tazminatı veriyor ve Girit’in özerkliğini alıyor. II. Abdülhamit İngiltere’ye karşı Rusya’yı; Rusya’ya karşı İngiltere’yi kullanmış. 19. yüzyılın en büyük politik dehalarından birisidir. Rumeli’nde 1908’de isyan eden Binbaşı Enver Bey ve Kolağası Reseneli Niyazi Bey’in isyanları nedeniyle fes ettiği Kanun-u Esasi’yi yeniden kabul eder ve II. Meşrutiyeti ilan eder. İstanbul’da çıkan isyan Miladi 16 Nisan, Rumi 31 Mart tarihinde çıktığı için bu karşı darbe hareketine 31 Mart Olayı denir. 31 Mart olayını Mahmut Şevket Paşa komutasındaki Hareket Ordusu bastırır. II. Abdülhamit 31 Mart olayıyla ilgili görülerek Meclis tarafından tahttan indirilir ve Selanik’te yaşamaya zorlanır. II. Abdülhamit devletin gelişmesi için din ve fendeki gelişme en önemli özelliktir demektedir.
Kürt ve Ermenileri birbirine kırdırmak için Hamidiye Alayları kurduruluyor. İlk kez kızların da gidebileceği okullar açılıyordu (İdadi ve Rüştiye olarak).

V. MEHMET REŞAT (1909-1918): Dokuz yıllık padişahlık süresi içinde silik bir karakter gösterir. Bu çağın en etkili gücü İttihat ve Terakki Partisidir.Devrinde iki büyük olumsuz olay olarak niteleyeceğimiz Babıali Baskını ve I. Dünya Savaşı görülür. 1912 yılında Enver Bey komutasındaki İttihat ve Terakki militanları Osmanlı Hükümet Binası olan Babıali’yi basarlar. Sadrazam Yusuf Kamil Paşa alnına silah dayanarak zorla istifa ettirilir.1912’den önce parlamento çoğunluğu kazandığı halde hükümetlerin kuruluşunda ikinci veya üçüncü parti olan İttihat Ve Terakki Partisi iktidarı bir diktatörlük kuracak şekilde ele geçirmiştir.Babıali Baskını 20.yüzyıl Türkiye’sinin yaşadığı ilk askeri darbedir.
Almanya ve İtalya 19.yüzyıl sonunda kurulmuştu.Hızla sanayileşen bu ülkeler yeni sömürge ve pazarlar ele geçirmek niyetindeydiler. Fakat sömürgeleri yoktu.Bu yüzden önce siyasi,sonra politik en sonra ise askeri birlik kurarak Üçlü İtilaf ve Üçlü İttifak Devletlerini oluşturdu. Saraybosna’da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliaht prensi Arşidük Franz Ferdinand’ın öldürülmesi savaşın görünen nedeni oldu.

VI. MEHMET VAHDETTİN (1918-1922): Osmanlıların son padişahıdır. 4 yıl görev yapar. 1918’de İttihat ve Terakki zorla istifa eder, üyeleri yurt dışına kaçar. 28 Ocak 1920’de Misak-ı Milli kabul edilir. I.Dünya Savaşının galipleriyle Sevres Anlaşması yapılır. 17 Kasım 1922’de ülkeyi terk etti.
Bu dönemi etkileyen Fransız aydınları şunlardır:Auguste Comte, Durkheim ve Le Play’dir. Auguste Comte ve Durkheim sol görüşü, Le Play ise sağ görüşü etkilemiştir.

Bu dönemin siyasi yapıtları pozitivizmden etkilenmiştir.

İttihat ve Terakki Partisi : CHP, Ahrar Fırkası : AKP

BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU . . .